HERŞEY BURADA
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Misafir Perş. Ocak 01, 1970
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
hali
Set Asistanı
Set Asistanı
hali


Mesaj Sayısı : 84
favori dizim : hatırla sevgili
ruh halim : Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Karizm10
en sevdiğim bayan oyuncu : beren saat
en sevdiğim erkek oyuncu : umut kurt
burcum : terazi
takımım : galatasaray
Kayıt tarihi : 26/08/08

Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler   Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeC.tesi Kas. 01, 2008 7:46 pm

Gülay Çıtak'ın Hülya Gülşen Irmak'la Röportajı...

--------------------------------------------------------------------------------

HÜLYA GÜLŞEN IRMAK

Hülya Gülşen Irmak, Ankara'lı tiyatroseverlerle daha küçük yaşlarındayken tanışıyor olmasına rağmen bizler kendisini TRT yapımı televizyon dizileriyle tanıdık. Uzun dönem yayınlanan bu dizilerle sevdiğimiz Hülya Gülşen Irmak' ın tiyatro serüveninin 79 yılında başladığını düşündüğümüzde, tiyatroya adanan bir ömre tanıklık etmekte olduğumuzu fark ediyoruz. Onca yıl, onca emek, onca güzel anı ve birbirinden güzel rollerle geçen tiyatroyla dolo dolu bir ömür. Söyleşiyi okuduğunuzda, çocuk yaşlarında başlayan bu tutkunun hangi emeklerle meslek haline dönüştüğüne ve sahneye yönelik harcadığı her çabanın nasıl başarıyla sonuçlandığına şahit olacaksınız. Ferhunde Hanımlar dizisinin o sevimli karakteri Müjgan, Bizim Evin Hallerin'de Nemide Hanım'ın küçük kızı İsmet, tiyatro sahnesi ve TV ekranında canlandırdığı sayısız karakterin yaratıcısı Hülya Gülşen Irmak, en az canlandırdığı karakterler kadar sevecen, kıpır kıpır ve sıcacık biri. Sanki daha önceden tanıyormuşsunuz gibi.. gülümsemesi, bakışları öyle içten ki.. Uzun süredir kendisiyle tanışmak ve söyleşmek niyetindeydim çocukluğumun o en sevdiğim ve istisnasiz her bölümünü izlediğim dizisi Ferhunde Hanımlar'ın telaşlı ve candan karakteri Müjgan ile.... Kısmet Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım adlı oyunlarının İstanbul turnesindeymiş...

Ben, sizin oyunculuk serüveninize geçmeden önce, bu serüvenin Ankara Devlet Tiyatrosu ile kesiştiği – hatta başladığı diyebiliriz- noktaya dönmek ve oradan Ankara Devlet Tiyatrosu ile ilgili okuyucularımızı biraz aydınlatmak istiyorum. Nasıl bir başlangıçtı ADT bir genç konservatuar mezunu için? O dönem Devlet Tiyatrolarının işleyişi ve yapısı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Tiyatro serüvenim resmi olarak 1979 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’na girmemle başladı. Tiyatro aslında hayatımda hep vardı, hani çocukluğumdan beri derler ya aynen öyle. İlkokulda, ortaokulda, aile meclislerinde küçük gösteriler yaparak başlayan sahne tutkum hiç sönmedi. 1983 yılında mezun oldum. Benim açımdan okul ve mezuniyet sonrası oldukça şanslı bir dönemdi. Okula ortaokuldan sonra 5 yıl okumak üzere girmiştim. Giriş yaşı 16 olmasına rağmen seviye sınavına tabi tutularak 13 yaşımda okula kabul edildim. İkinci sınıftayken okul Hacettepe Üniversitesine bağlandı. Eğitim süresi dört yıla indi ve lise mezunu olmak gerekiyordu. Okul içinde bir uygulamayla liseyi dışarıdan sınavla bitirerek dört yıl içerisinde lise ve üniversite mezunu oldum, 17 yaşındaydım. O zaman her şey benim için çok yeni ve heyecan vericiydi ve Devlet Tiyatroları’nda yeni bir uygulama söz konusuydu.Bölge tiyatroları açılmaya başlamıştı teker, teker. O güne kadar devlet tiyatrolarına sadece konservatuar mezunları alınırdı. Mezun olduğum yıl yeni uygulamayla Dil-Tarih, İzmir G.S.F mezunları da devlet tiyatrolarına girdiler ve bölgeye gittiler. (Adana – Bursa) Konservatuar mezunları Ankara’da kaldı. Son Ankara’da kalan benim sınıfımdı. O yıldan sonra tüm mezunlar bölge tiyatrolarına gönderildi. Şanslıydım Ankara’da ustaların arasındaydım. Ama bir sorun vardı; yaşım devlet memuriyetine yetmiyordu. Bu nedenle 18’i doldurana kadar figüran kadrosuyla çalıştım.

İlk oyununuz, eminim pek çok oyuncu gibi, sizin için de unutulmaz ve keyifli bir anı olarak belleğinizde yer etmiştir. Kimlerle paylaştınız sahneyi? Ve sanıyorum çeyrek asırdır bu kurumun oyuncususunuz. Bunun gururu ve mutluluğu yanında, elbette sizin de yaşadığınız sıkıntılar ve keşkeleriniz vardır. Bunları da okuyucularımızla paylaşmanızı istesem...

İlk oyunum Dinçer Sümer’in yazıp yönettiği” Karacaoğlan” . Rolüm, köyün kadınları, sözüm yok sadece türkü söylüyoruz. Ama sahnede kimler var kimler; Ayberk Çölok, Alpay İzbırak, Kazım Akşar, Tamer Levent, Nesrin Kazankaya. Ve turneler… Karacaoğlan oyunuyla birçok turne yaptık. Ardından ilk rol…”Bozkır Güzellemesi” (Nezihe Araz) yönetmen Kenan Işık “Cimcime” oynuyorum köyün deli kızı. Çarpıcı bir rol, kendimi ispatlamak için bir fırsat. Sahnede olmanın mutluluğu, heyecan, istek, ustalar, gençlik…her şey fırtına gibiydi bende yelken açmış gidiyordum. Ardından roller roller… Her seferinde yeni bir hayat, yeni bir insan ve yaratmanın sıkıntıları, başarmanın mutluluğu. Bölge tiyatroları çoğalıyor, mezunlar bölgelere dağılıyordu. Dolu dolu tiyatroyu yaşıyordum Ankara’da, İstanbul’a gitmek aklımın ucundan bile geçmiyordu, istediğim her şey vardı Ankara’da. Birde TRT girmişti hayatıma, televizyon… zaten özel kanal yoktu ki. Dublaj yapıyordum filmlerde, tv dizilerinde, çizgi filmlerde. Çok zevkli bir işti, ek parada kazanıyordum. Ve… ilk tv dizim “Ah Ana Hanım Ana” köyün deli kızı Sebile.Tiyatroda oynadığım ”Cimcime” rolü sebep olmuştu bu rolü oynamama. Partnerim gerçek bir usta, Beyhan Saran, neler öğrendim neler oyunculuk adına Beyhan ablamdan.

Gerçektende pek az oyuncuya nasip olan, son derece doyurucu bir tecrübe yatıyor geçmişinizde... Peki objektif bir değerlendirmeyle Ankara Devlet Tiyatrosu’nun dününü, bugününü ve nerdeys 25 yıldır kurumla birlikte büyüyen bir kişi olarak orda yaşananları, kat edilen yolları, yapılabilenlerin yanında yapılamayanları ve yapılmasını arzuladıklarınızı sıralayabilir misiniz? Ve bunun yanı sıra genel olarak Devlet Tiyatroları’nın en temel problemi olarak saptadığınız şeyler var mı diye sormak istiyorum.

Ben dediğim gibi şanslıydım, ama bölgeye giden pek çok yeni mezun vardı. Bölgeye gidenler yavaş yavaş dönüyordu, ama yıpranmış ve mutsuzdular. Zor şartlarda çalışıyorlardı yalnızdılar; çünkü hepsi yeni mezun ve tecübesizdi bölgelerde onlara yol gösterecek ustalar yoktu.Seyirci tiyatroya alışık değildi sayıca az oldukları için daha çok çalışmaları gerekiyordu üstelik maaşlar malum ek para kazanma şansıda yok birde gurbette olunca…O yıldan bu yıla çok şey değişmiş düşünüyorum da. Şimdi bölgede kadro alabilmek için yarışan yüzlerce mezun işsiz genç var umutları, hevesleri kırılmak üzere. Bazı şeylerde değişmedi İstanbul’da hala yetersiz sayıda DT sahnesi var; oyuncu kadrosuysa oldukça şişkin sahne sayısıyla karşılaştırınca.Tiyatroda geçen yıllarım boyunca birçok kez yönetim değişti.Yönetim değişiklikleri genellikle duraklatıcı dönemler oldu, her gelen kendi sistemini kurmaya çalıştı. Bu arada olan tiyatroya oluyordu. Tatsız olaylar yaşandı “perde operasyonu” gibi. Bu yasayla gelişen büyüyen yayılan tiyatroyu idare etmek oldukça zor. Yasa değişmediği sürece hiçbir idarenin başarılı olacağına inanmıyorum. Yeni salonlar ve kadrolara ihtiyaç var. Bunlar Bakanlıklarla ilgili problemler.

Devlet Tiyatroları’nın yönetim kadrosunda yer alan bir yönetici olsaydınız, bu kurumun geleceği ve esenliği için ileriye dönük ne tür bir proje tasarlardınız; öncelikleriniz neler olurdu?

Tiyatromuzu sadece yurtiçinde değil yurtdışında da daha faal hale getirmek, bölgelerde de özendirici olmak gerektiğini düşünüyorum. Bölgede çalışanları özellikle yurtdışında festivallere hazırlayarak motivasyon sağlanabilir, bunlar öylesine birbirine bağlı iç içe geçmiş çözülemeyen sorunlar ki; bunun düzene girmesi için tek ve en büyük şart yasa değişikliği. ”Yönetici olsaydınız diye soruyorsunuz”, iyiki değilim…Çünkü yöneticilerin de eli kolu bağlı bu yasayla.

Çok kısa bir süre önce Haldun Taner’in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım adlı oyunuyla İstanbul’daydınız. İstanbul’u Ankara’yla kıyaslarsak gözlemleyebildiğiniz farklılıklar, saptadıklarınız nelerdi? Neler hissettiniz İstanbul’da? Özellikle Ankara seyircisinin çok daha kaliteli bir tiyatro sever olduğu söylenir. Oyunlara katılım sezon boyu çizgisini yüksek bir düzeyde korur, seyirci beğenmediği oyunu izlemez, tepkisini de gösterirmiş. Siz seyirciyle sayısız oyunda buluşmuş bir Ankaralı oyuncu olarak neler söyleyebilirsiniz bu konuda?

İstanbul seyircisi ve Ankara seyircisi gerçekten farklı.İstanbul da ilk gece Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ la seyirci bizi şaşırttı ve şımarttı. Bol bol alkış ve reaksiyon aldık. Bir başka geceyse tam tersi. Komedi oynarken reaksiyon alamamak oldukça üzücüdür. Ankara’da gerçekten tiyatro sever, tiyatroya gitmeyi alışkanlık haline getirmiştir.

Ankara gibi, bu işlerin merkezinden, özel televizyonlardan, dizi furyasından, yapım şirketlerinin çoğundan uzak bir şehirde pek fazla seçeneğiniz ve seçme şansınız olmadığı düşüncesine kapılıyor musunuz zaman zaman?

Ankara’da olmak bazı şeyleri kabul etmek anlamına geliyor. Gerçekten alternatif ya da seçme şansı yok. Bu yüzden varolan işin en iyisini yapmak arzusu var.

Biraz da sizin sürecinize dönelim. Eminim sayısını siz bile bilmiyorsunuzdur rol aldığınız oyunların... Elliden fazla olduğunu tahmin ediyorum. Bu en azından bir o kadar karakter, tip demek. Meslek hayatınızın dönüm noktası olduğuna inandığınız bir proje var mı? Ve sizi en çok zorlayan, yoran bir karakterin varlığından söz edebilir miyiz bugüne kadar oynadığınız roller arasında?

Hepsini saymadım ama 50’ye yakın karakter oynadım. Doğru 95 yılında oynadığım ”Çın Sabahta Balkıyan Ne” adlı oyundaki “güneşi” karakteri beni gerçekten zorlamıştı. Oyun en yüksek noktadan başlayıp gittikçe dinginleşen bir oyundu. İki kişilikti. Oda Tiyatrosunda oynadık.Nezihe Meriç’in bu oyunu benim için sınav gibiydi. Rolün zorluğu başta beni korkutmuştu ama 150 oyun oynadık ve hepsinden de büyük bir zevk aldım.

Peki oyunculuğa başlarken örnek aldığınız isimler oldu mu? Kılavuzunuz olarak kabul ettiğiniz oyuncuları ve yönetmenleri sıralayabilir misiniz? Ve şu an sizi etkileyen, beğeniyle izlediğiniz, yaptıklarını takdir ettiğiniz tiyatro sanatçıları kimler?

O kadar iyi oyuncularımız var ki; hepsinin ismini yazmaya kalksam bir hayli yer kaplar. Ama ilk idolüm “Işık Yenersu”idi. Şimdi Sumru Yavrucuk’u çok beğeniyorum ve takdir ediyorum. Kendisi aynı zamanda dönem arkadaşımdır. Karakteri de oyunculuğu da mükemmeldir. 2.oyunumda Kenan Işık’la çalışmıştım.(Bozkır Güzellemesi) yıllar sonra “Matmazel Helsinka” diye başka bir oyunda da çalıştık. Kenan Işık’la çalışmak çok keyifliydi. Ergin Orbey, Şakir Gürzumar, Serhat Nalbantoğlu, Mustafa Avkıran, Murat Karasu birlikte çalışmaktan zevk aldığım yönetmenler.

Sizce iyi bir oyuncu musunuz? Kendinizi nasıl tanımlayabilirsiniz? Bu soruyu tiyatro dışında televizyonda da oldukça başarılı işlerde yer almış ve deneyim kazanmış bir oyuncu olduğunuzu düşünerek soruyorum; ikisini de kıyaslayarak yanıtlamanızı rica edebilir miyim.

İyi bir oyuncu muyum; …kötü bir oyuncu değilim. Ama katedilmesi gereken öyle uzun bir yol ki oyunculuk, daha iyinin, daha iyisi, onun da daha iyisi var diye düşünüyorum hep. Bir karakteri yaratırken esas aldığım en önemli nokta doğru yorumlamaktır. Tiyatro ve televizyon hayatıma aynı anda girdi. 20 yıldır ekrandayım. TV dizileri, çocuk programları ve Arkası Yarınlar…İkisi birbirini destekleyen ama teknik anlamda çok farklı işler. TV dünyasında yarattığım dört karakter var hepsini de çok seviyorum. Ah Ana Hanım Ana’da “Sebile”, Ferhunde Hanımlar’da “Müjgan”, Havada Bulut’da “Katina”, Bizim Evin Halleri’nde “İsmet”.

Oynamak istediğiniz bir karakter var mı? Bu olmadı, içime sinmedi dediğiniz bir rol ya da 24 yıllık geçmişinizde oynamak istemediğiniz halde oynamak zorunda olduğunuz bir rol oldu mu diye de hep merak eder, sorarım?

Beni heyecanlandıran her rolü oynamak isterim.”Lady Macbeth” en çok oynamayı istediğim karakterdir (Doğru kast olmamasına rağmen Lady Macbeth oynamayı isterdim.) Tabi ki sevmediğim roller ve oyunlar oldu. Ama her şeyin bir sonu var diyip bitmesini bekledim. Şanslıydım bu konuda, benim sevmediğim oyunları seyirci de sevmediği için bu oyunlar fazla uzamadan bitti.

Kendinizi sahne üstünde mi, televizyon ekranında mı yoksa beyaz perdede mi görmek size daha çok keyif verir?
Kendimi beyaz perde de hiç görmedim.Çok isterdim tabi ki. Hatta hayal ettiğim çok olmuştur. Umarım bu hayalim gerçekleşir.

‘’Benim terapiste ihtiyacım yok, çünkü mesleğim terapi gibi…’’ demişsiniz bir söyleşinizde. Oynarken istisnasız mutlu musunuz ve hayatta, yani oynamıyorken…

İnsanın sevdiği işi yapmasından daha mutlu edici bir şey olamaz. Hayatla barışık biriyim. İnsanları severim ve anlaşmaya hazır biriyim. Hem işimde hem özel hayatımda insanları motive etmeyi severim. Birçok arkadaşım pozitif enerjimden etkilendiğini söyler.

Son dönemde yer aldığınız ama pek bilinmeyen projeler var mı içinde yer aldığınız? Bunları okuyucularımızla paylaşmanızı isteyebilir miyim?

Şu anda yeni bir proje yok. Çok uzun bir süredir devam eden dizimiz bitti. ”Bizim Evin Halleri” yani. Bitmesi hem iyi hem kötü. 6 yıl boyunca oynadığım karakterden ayrılmak çok üzücü. Bir yandan da yenilik her zaman iyidir.

Bunca sahne deneyimi, binlerce bölümlük set, yani TV ekranı deneyimi... Böyle bir geçmişin ardından bulunduğunuz noktayı şöyle bir değerlendirmenizi istesem ve son olarak sizinle böyle bir röportajı 20 yıl sonra yapıyor olsak, bulunduğunuz noktada televizyon ve tiyatronun yanı sıra neler sohbetimize konu olurdu, nelerin konu olmasını isterdiniz diye sormak istiyorum. Böylece hedefleriniz, ideallerinizi öğrenme amacındayım. İleriye dönük olarak mutlaka yapmak istediğiniz şeyler var mı? Gelecekten bir sanatçı olarak beklentiniz nedir?

Şu anda tatildeyim 1 ay hiçbir şey düşünmeden yaşayıp enerji toplamak istiyorum. Yaşadığım tempo o kadar hızlı ve yorucu ki... çekimler, turneler, oyunlar, kızım, özel hayatım hepsini bir arada yürütmek oldukça zor. Kimi zaman hepsine koştururken her şeyi yarım yaptığım korkusuna kapılırım. Bu yarım kalmışlık vicdan azabına dönüşür kimi zaman.
Bugüne kadar pişmanlık duyacağım bir iş yapmadım. İstanbul’da yaşasaydım belki farklı bir hayatım olacaktı. Ama şimdi burada Ankara’dayım işimi zevk alarak yapıyorum Tiyatroyu seviyorum ve Ankara’da sahnede olmak çok güzel. Etrafımda tiyatroya tutkun okulundan mezun olmuş ve işsiz o kadar çok genç var ki onlarla çalışmak isterim. Her yeni oyunda her yeni projede hissettiğim heyecan yok olmasın isterim. Hayatımın sonuna kadar sahnede olmak isterim.
“Yaşam benim için küçük bir mum değil. O elimde tuttuğum muhteşem bir meşale gibi ve onu gelecek nesillere geçirmeden önce olabildiğince çok ışık saçmasını istiyorum.” George Bernard Shaw

GÜLAY ÇITAK SÖYLEŞİLERİ
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hali
Set Asistanı
Set Asistanı
hali


Mesaj Sayısı : 84
favori dizim : hatırla sevgili
ruh halim : Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Karizm10
en sevdiğim bayan oyuncu : beren saat
en sevdiğim erkek oyuncu : umut kurt
burcum : terazi
takımım : galatasaray
Kayıt tarihi : 26/08/08

Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler   Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeC.tesi Kas. 01, 2008 7:47 pm

Bizde sululuk yok

Fırat TUR

1000 bölümü geride bırakarak, bir rekora imza atan Bizim Evin Halleri dizisinin yönetmeni Samet Polat ‘Bizde sululuk yok. Bizim iddiamız, iddiamız olmaması' açıklamasında bulundu. Yapımcılığını Erol Uyanık'ın üstlendiği dizide Samet Polat, Gülsen Erişdi, Altan Yücel ve Mihriban Şahin'den oluşan dört kişilik bir yönetmen kadrosu hizmet veriyor. Dizinin senaryosunu 12 kişilik bir ekip yazıyor.

Bizim Evin Halleri'ni, televizyonda sayıları 70'i bulan diğer dizilerden ayıran en önemli özellik ise bütün oyuncularının tiyatro kökenli olması. Beyhan Saran, Ergün Uçucu, Hülya Gülşen Irmak gibi tiyatro sahnelerinin tecrübeli isimlerinin rol aldığı ve dizinin 50 kişiden oluşan ekibi, günlük 10 saatlik bir çalışmayla çekimleri gerçekleştiriyor.

Bizim Evin Halleri'nin yönetmenlerinden Samet Polat, tiyatro kökenli sanatçılarla çalışmalarının kendileri için büyük bir avantaj olduğunu söylüyor. Polat, ‘Bütün ekibin, günlük yayın disiplinine uymaları şart. Tiyatro kökenli sanatçılar bu disipline daha kolay ayak uyduruyor' diyor. Dizinin Türk aile yapısına hitap eden bir içeriği olduğunu belirten yönetmen Samet Polat, ‘Bizim Evin Halleri'ni izleyen herkes kendinden bir şeyler bulabiliyor.

Bu da bizi başarıya götüren en büyük etkenlerden birisi. Bizim dizimizde kötü karakter yok. Zaafları olan karakterler olabilir ama hiç kimse bilinçli olarak kötülük yapmıyor' diyor. Reyting kaygısıyla bir takım değerlerden ödün vermediklerini de belirten Samet Polat, ‘Bizde sululuk yoktur. Hikayeler gerçek düzlem üzerinde gider. Bizim iddiamız, iddiamız olmaması' şeklinde konuşuyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hali
Set Asistanı
Set Asistanı
hali


Mesaj Sayısı : 84
favori dizim : hatırla sevgili
ruh halim : Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Karizm10
en sevdiğim bayan oyuncu : beren saat
en sevdiğim erkek oyuncu : umut kurt
burcum : terazi
takımım : galatasaray
Kayıt tarihi : 26/08/08

Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler   Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeC.tesi Kas. 01, 2008 7:48 pm

Eylül 2007 tarihli Takvim gazetesinden
Bizim Evin Halleri

'Ailece izleyebileceğimiz bir dizi yok' diyenlere müjde! 'Bizim Evin Halleri' her gün Kanal 1'de ekrana gelecek.

"Bizim Evin Halleri" aşk, sevgi, dostluk, dayanışma gibi her yaş grubuna hitap eden konuları ve oyuncu kadrosuyla göz dolduruyor. Tecrübeli oyuncular Beyhan Saran, Meral Niron, Ergun Uçucu, Nusret Çetinel, Hülya Gülşen Irmak, Şebnem Gürsoy'un yanı sıra birçok genç yetenek de kadroya katılacak. "Bizim Evin Halleri" halen Türk televizyonlarında yayınlanan tek günlük dizi olma özelliği taşıyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hali
Set Asistanı
Set Asistanı
hali


Mesaj Sayısı : 84
favori dizim : hatırla sevgili
ruh halim : Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Karizm10
en sevdiğim bayan oyuncu : beren saat
en sevdiğim erkek oyuncu : umut kurt
burcum : terazi
takımım : galatasaray
Kayıt tarihi : 26/08/08

Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler   Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeC.tesi Kas. 01, 2008 7:48 pm

Oyuncularla Sette Bir Söyleşi

Katılanlar: Beyhan SARAN, H. Gülşen IRMAK, İpek ÇEKEN, Mehmet ULUSOY


Tiyatro hayatın/hayatınızın neresinde?

Beyhan SARAN : Tam ortasında.

H.Gülşen IRMAK : Ve her tarafını kaplıyor.

B.S. : Tiyatroyla yatıp tiyatroyla kalkıyoruz.TV dizileri olsun tiyatrodaki oyunlarımız olsun bunlar hep birbirine bağlı görevler. Hatta radyo olsun.Radyoda da “Arkası Yarınlar”,“Radyo Tiyatroları” bunlar paralel işler. Bu nedenle bu yoğunlukta dostluk, ahbaplık zor oluyor. Birbirimize, yakınlarımıza bile gidip gelemiyoruz.Gerçekten tiyatro bütün zamanımızı alıyor.

İpek ÇEKEN : Hayatım tiyatronun içinde desek daha doğru olur. İşimin yöneticilik boyutu ile ilgilenmeye başladığımdan bu yana sosyal ve özel yaşamımın kalmadığı göz önünde bulundurulursa, kısaca hayatımın bütününü kapsıyor diyebilirim.

H.G.I : Tiyatro öyle bir meslek ki hayatın aynası.İşimiz bitip de eve geldiğimizde “Tamam işim bitti, eve geldim.” duygusunu yaşama imkânımız yok.Çünkü her yaşadığımız, gözlemlediğimiz olay, durum, davranış bizim mesleğimize katkıda bulunacak bir şeydir.Her duyguyu sonuna kadar yaşamak, her olayı sonuna kadar takip etmek bu anlamda işimize katkıda bulunacağı için ister istemez hayatımızın tümünü kaplıyor.

B.S. : Güzel bir tesadüf, eşim tiyatro sanatçısı. Dolayısıyla bu konular, bu içtenlik evde de devam ediyor, yani hayatımızın tümünü tiyatro alıyor.

Tiyatro hayatın neresinde?

B.S. : Sanıyorum çok kenarında.Maalesef tiyatroya gitmek ülkemizde bir alışkanlık hâline gelemedi. Gerçi gerek özel, gerek devlet tiyatroları, gerekse belediye tiyatroları çok sayıda oyun sahneliyor ama hâlâ lüks olarak kabul ediliyor. Gerçi devlet tiyatrosunun biletleri çok ucuz, sinemadan ucuz, buna rağmen alışkanlığımız yok.Biraz da televizyonun etkisi var.Tv’de çok sayıda dizi ve film var. Bunlar arasında izlenmeye değer olanlar da var ama, tiyatroya ilgi yeterince yok.

Toplumun tiyatroya ilgisini yeterli buluyor musunuz? Yeterli bulmuyorsaniz bu ilgi azlığını nelere bağlıyorsunuz?

Mehmet ULUSOY : Bunun birçok nedenleri olabilir.Ben iyi oyunlar sahnelendiğinde seyircinin oyunlara geleceğine inanıyorum. Bunun dışında ekonomik sorunlar da var. İzleyicinin bir tiyatroya gelebilmesi için bayağı büyük bir harcama yapması gerekiyor. Bu da tabi etkiliyor.Gelir düzeyi düşük ailelerde tiyatroya karşı ilgi az.

G.I. : Ben biraz tembelliğe bağlıyorum.Televizyon insanlarımızı uyuşturmaya başladı. Televizyon karşısında oturup zap yapmak insanlara çok kolay geliyor.Ayrıca tiyatroya gitmek bir emek ister.Evinizden çıkacaksınız, güzel giyineceksiniz, biletinizi alacaksınız, gerekirse kuyruk bekleyeceksiniz.Gerçi şimdi çok kolaylıklarımız var.İnternet aracılığıyla bile bilet alınabiliyor.Ama tiyatroya gitmek gerçekten fedakârlık istiyor.Karda kışta gelen seyirciye daha fazla saygı duyuyorum ve elimden gelenin daha da fazlasını yapmaya çalışıyorum.

B.S. : Biraz da televizyonun etkisi var.Tv’de çok sayıda dizi ve film var. Bunlar arasında izlenmeye değer olanlar da var ama, tiyatroya ilgi yeterince yok.

Ben bir anımı anlatayım.Bundan herhâlde bir 10-15 yıl önceydi.Yeni Sahnede oyun oynuyorduk.O aralar Ankara çok soğuktu.Dışarıda ısı -18-20 dereceydi. Buna rağmen 25 kadar seyirci gelmişti.Kaloriferler de yanmıyordu, salon çok soğuktu. Tiyatro yönetimi izleyicilere “İsterseniz biletlerinizi değiştirelim.”dedi. Buna rağmen izleyiciler ısrarla “Biz seyretmek istiyoruz.” dediler.Oyun, İzmir’de geçen bir yerli oyundu. Yaz mevsimini canlandırıyoruz.Yüzümüzü çeşmelerde yıkıyoruz.Kovanın içinde su vardı.Suya elimi değdirdiğim anda kovadaki suyun buz tuttuğunu gördüm.Oyun bitti.Hiç kimse alkışlamıyor,Allah Allah, dedik.Neden acaba hiç kimse alkışlamıyor?Meğer herkes eldivenini giydiği için alkış sesleri duyulmuyormuş.Yani bu şartlarda seyirci bize geliyordu, biz bu şartlarda bile oynuyorduk.Biz oyuncuların biliyorsunuz, bayram, hafta sonu tatilimiz yoktur. Sadece pazartesi günleri tatildir.Pek çok fedakârlıkla seyirci karşısına çıkıyoruz. İsteriz ki izleyiciler de biraz fedakârlık göstersin. Gerçi son yıllarda bütün tiyatrolarımız tıklım tıklım.Salonlarımız yüzde yüz dolu.Umarım bu ilgi alışkanlığa dönüşür

.Ç. : Son iki yılda birtakım sosyal depremler geçirmiş tiyatronun, seyirci yüzdeleri %100-%111’lere kadar artmış durumdadır. İstatistiklerimiz oyun seçimi ve sergilenişi hakkında olumlu bilgiler vermektedir ki bu hepimizce sevindirici bir olaydır. İlginin yetersiz olduğu zamanlar toplumun ekonomik yönden sıkıntılı olduğu dönemlerdir. Biz seyirciyi çekebilmek için iyi bir politika izlemeye devam ediyoruz. Ve tüm izleyicilere iyi seyirler diliyoruz.

Tiyatrolarda sergilenen oyunların seyircinin ilgi, beğeni ve beklentilerini karşıladığını düşünüyor musunuz?

İ.Ç. : Devlet destekli ve devletin tiyatrosu olan tiyatromuz, repertuvar aşamasında her türlü beklentileri karşılayabilecek oyunların seçimi için özen göstermekte. Seyirci yüzdelerimiz de bunu başardığımızı göstermekte. Darısı önümüzdeki sezonların başına.

M.U. : Metnin iyi veya kötü olması bir yana insanları tiyatroya çekebilmek önemli. İzleyiciyi tiyatroya çektiğiniz zaman o insanlar değerlendirecektir.O zaman oyun seçiminde bir kalite veya nitelik artınca, seyirci sayısı da artacaktır.

Tiyatronun insan yaşamında değiştirici, dönüştürücü işlevine ilişkin neler söylemek istersiniz?

H.G.I. : Daha bilinçli bir toplumun yetişmesi için anne ve babaların çok küçük yaştan itibaren çocuklarını tiyatroya alıştırmaları gerektiğine inanıyorum.Ben, öyle bir ailenin çocuğuyum.Bizim abonman biletlerimiz vardı. Eskiden tiyatroya böyle gidilirdi.Her çarşamba ben ailemle tiyatroya giderdim.Her pazar sinemaya giderdim. Ailemin sanata yaklaşımı benim bu mesleği seçmemi sağladı. Çok zor bir şey değil.Haftanın bir gününü ayırmak ve üç saatini çocuğunu tiyatroya götürmek gerçekten bir annenin bir babanın görevleri arasındadır.

İ.Ç. : Tiyatro, insanı insana insanca anlatma sanatıdır. Herkes bir tiyatro eseri içinde kendini ilgilendirecek bir durumu bulur, görür. Hayatın içinde yaşanılan sıkıntılar, sevinçler, mutluluklar ve hüzünlerden pay çıkarılır. Bu bağlamda belki de çok karamsar olan biri bir çıkış yolu bile bulabilir. Bu nedenledir ki tiyatro yüzyıllar boyuca varlığını sürdürmekte ve sürdürecektir.

Tiyatro ve eğitim ilişkisini değerlendirir misiniz? Öğrencilerimize tiyatronun sevdirilmesi ve tiyatro bilincinin oluşturulması ile bu bilincin yaygınlaştırılması için neler yapılabilir

M.U. : Ben temelden başlamak gerektiğine inanıyorum.Yani ilköğretimde bile tiyatro dersinin verilmesinden yanayım. Bu nasıl yapılır,Millî EğitimBakanlığı ile KültürBakanlığının iş birliği ile mi olur?Tiyatro mezunları var, bu insanları öğretmen olarak kullanabilirler. Tiyatro eğitimi amacı ile kullanabilirler.Bunu ilköğretimden başlatarak, tiyatro çalışmalarının okulda yapılması gerektiğine inanıyorum.Temelde ilköğretim ile birlikte götürürsek geleceğin hem tiyatrocusunu hem de iyi bir izleyicisini kazanmış olacağız.

İ.Ç.: Ünlü tiyatro yazarı William Shakespeare’in dediği gibi “Baştan başa bir sahnedir yeryüzü. Bütün insanlar sahneye girip çıkan oyunculardır. Bu bilinçle yeryüzünde birlikte yaşayacağımız tiyatro sanatçısı aday adaylarının yetiştirilmesi için önemli bir görev düşmekte üzerimize. Tiyatroyu bir mabet gibi düşünüp onu sevdirmek ve icra ettirmek, bilincini aşılamak, biz tiyatro sanatçılarına düşmekte. Kaliteli, eğitimli sanatçıları, kaliteli eğitimli oyuncuları sayılarının gittikçe artacağını düşündüğümüz okullarda yetiştirmeyi hedef edinmeliyiz.

B.S. : Tiyatroların görevi o kadar büyük ki... İnsanı topluma hazırlar. Bir toplumda nasıl hareket edeceksiniz, nasıl birlikte hareket edeceksiniz... Beynini geliştirir, ufkunu açar, görüşünü iyiye doğru değiştirir.Çünkü tiyatro, olmuş, olmamış tüm olayları canlı olarak karşınıza getirir.

G.Ş.I. : Şimdi eğitimde bile “drama” diyorlar.Yani bir olayı anlatırken drama başlığı olarak anlatmak çocuğun aklında kesinlikle daha fazla yer ediyor.Ezbercilikten daha öte bir şey.Tiyatroda biz yaşamdaki olayları, durumları konsantre şeklinde veriyoruz.Yani nerdeyse ilâç yerine vitamin gibi. Bir haftada Suç ve Ceza’yı okuyacaksa insanlar, gelip üç saatte Suç ve Ceza’yı seyredebiliyorlar.Dostoyevski’yi tanıyorlar. 17. yüzyıl Rusya’sını tanıyorlar.Bu, insanların duygu, düşünce gelişimi açısından çok önemli

B.S. : Türkçemiz elden gidiyor, gittikçe kayboluyor.Onu öğretiyor, cemiyette nasıl hareket edileceğini, yani bunları öğretiyor.Başlı başına bir okul tabi.Olaylar var.O olaylar karşısında yanlışı, doğruyu gösteriyor.Yanlışı aldığı gibi, doğruyu da alıyor. Seyircimiz için çok faydalı.Özellikle yetişmekte olan gençlerimiz için çok önemli.

Son yıllarda televizyonlarda yerli dizilerin ağırlıklı olarak yer aldığını ve büyük ilgi gördüğünü, yabancı dizi egemenliğinin azaldığını görüyoruz. Tiyatrolardaki yerli-yabancı oyun dengesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İ.Ç. : Devlet Tiyatroları repertuvarları yerli ve yabancı oyunlar diye ikiye ayrılarak yapılır. Bu repertuvar çalışmaları içinde mümkün olduğunca hiç oynanmamış oyunlara yer vermeye özen gösterilir. Sonuçta istenilen iyi, kaliteli, düzeyli, kültürel ve eğlendirici ve düşündürücü, ders veren oyunlar olacağından bu denge mutlaka özenle kurulmaya çalışılır.

B.S. : Gelen eserler dramaturglar tarafından okunur ve seçme yapılır.Genellikle dengeli olmak üzere özgün eserlere yer verilir.Dengeli bir şekilde ayarlanır.

G.Ş.I. : Hatta yerli oyunlara daha çok ağırlık verilir. Yerli oyun yazarlarımızın azlığı gibi bir sorunumuz var. Çünkü hep belli isimlerin, daha eski yazarlarımızın oyunları oynanmış ve tüketilmiş oluyor.Yeni yazarlarımızın yetişmemesi gibi, yeni tiyatro yazarlarının yetişmemesi gibi bir problem var.Bu konuda da özendirici olması için birçok oyun yarışmaları yapılıyor.Ne derece özendirici, çok fazla bilgim yok açıkçası.

B.S. : Fazla özendirici değil.

G.Ş.I. :Tiyatroyla büyüyecek, onu hayatın bir parçası olarak görecek ki, kendine onu dal olarak seçebilsin. Küçük yaşta bunu başlatmak gerekiyor.

Tiyatro eğitimi almayanların veya oyuncu olmayanların tiyatro oyunlarında dizi ve filmlerde oynamalarını nasıl yorumluyorsunuz?

G.Ş.I. : İşte güzel kadın, göze hoş görünen kadın gibi farklı arayışlar içerisine giriliyor.Tabi tiyatronun görevi halkı eğitmekse, televizyonun da görevi bu olmalı. Ama maalesef televizyonda bunları göremiyoruz. Haber bülteninde bile mankenin giydiği kıyafeti izliyoruz.Bu dejenerasyona ne zaman dur denilecek, ne şekilde dur denilecek, hiçbir fikrim yok. Ama biz en azından yaptığımız işlerde bunlara özen gösteriyoruz.Ben küçükken izlediğim KadınAna’nın daha sonra yanında oynama şansına eriştim. Ve ardındanFerhunde Hanımları yaptık.Bizim yaptığımız televizyonda tiyatroydu bir anlamda.Çünkü hepimiz tiyatro kökenliydik. Hiçbir reklâmımız yoktu.Hiçbirimiz, hiçbir yerimizi göstermedik.Ama biz yine reyting rekorları kırdık.Eğer söz konusu oysa. Biz sanat için yapıyorduk.Bizim gazetede haberimiz çıkmazdı, yayın saatleri her ay değişirdi ama seyircimiz yine de bizi takip ederdi. Yani sanmasınlar ki bizim halkımız o kadar cahil.

Çok önemli bir noktaya değindiniz.Tiyatro eğitimi almamış insanların televizyon dizilerinde rol almaları bu tip sorunları körüklüyor, yanlış kullanılıyor.

İ.Ç. : Bir cerrahın işini yapmak için biz ameliyatlara gidemiyorsak, konusu insan olan tiyatro sanatının da eğitimini, öğretimini almış ehil kişiler tarafınca yapılması gerekmektedir. Ancak bugüne kadar imkan elde edememiş üstün yetenekli kişilere de (tabi bunlar yüzde ikiyi geçmemekte) fırsat tanınmaması olmaz.

Ekip çalışmasının anlamlı örneklerinden biri tiyatrodur. Tiyatroda ekip ruhunu oluşturan kural ve gelenekler nelerdir?

B.S. : Her şeyin başı; işini ciddiye almak, zamanında işe başlamak, üstüne düşen görevi ciddî ve zamanında yapmak, ekipte anlayışlı olmak, saygılı olmak... Saygı, sevgi ve çalışkanlık üçü bir arada olduğu müddetçe her şey yolunda gider.

İ.Ç. : Bir tiyatronun oluşabilmesi için önce insana sonra bir metne, sonra bir rejisöre, sonra bir sahneye, sonra da seyircilere ihtiyaç vardır. Bu kurallar içinde yüzyıllar boyu süre gelen gelenekler sanatçılar tarafından icra edilir ve seyirciyle buluşur.

Son günlerde basında”tiyatronun işlevini yitirip yitirmediği” tartışıldı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

M.U. : Bana kalırsa tiyatro işlevini tamamlamaz. Daha genç kitlelere gitmesi de gerekiyor. Maalesef buna biz bugün itibariyle ulaşmış değiliz. Doğuda tiyatronun t’sini bilemeyen insan var.Bunun yanında bırak doğuyu Ankara’nın veya büyük şehirlerin kent merkezlerinde yaşayan, tiyatroyu görmeyen insanlar var.İnsan yaşamı devam ettiği sürece tiyatro da var olacaktır. Çünkü insanı anlatıyor.

İ.Ç. : Tiyatronun işlevini yitirip, yitirmediği tartışılmaz bile. Gelişmekte ve üremekte olan her toplum gibi bizde de liselerden sonra üniversiteye girmek isteyen yüzlerce öğrenci mevcuttur. Bu da yeni yerleşik tiyatroların açılmasına ve Türkiye’nin en ücra köşelerine bile sanatın götürülebilmesine neden olmaktadır. Unutulmamalıdır ki ****** Türkiye’sinde sanattan mahrum bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.

Öğretmen ve öğrencilerimize iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

M.U. : Sanatın önemli bir kolu olan tiyatronun geniş kitlelere yayılmasında hepimize görev düşüyor. Bu, sadece devletin veya KültürBakanlığının sorumluluğunda olacak iş değildir. Hepimizin birey olarak tüm sanat dallarına gereksinimimiz olduğunu düşünüyorum. Geleceğin tiyatro oyuncularını ve izleyicilerini yetiştirecek değerli öğretmenlerimize bu noktada büyük sorumluluk düşmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hali
Set Asistanı
Set Asistanı
hali


Mesaj Sayısı : 84
favori dizim : hatırla sevgili
ruh halim : Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Karizm10
en sevdiğim bayan oyuncu : beren saat
en sevdiğim erkek oyuncu : umut kurt
burcum : terazi
takımım : galatasaray
Kayıt tarihi : 26/08/08

Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler   Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeC.tesi Kas. 01, 2008 7:49 pm

İpek Çeken Röportaj

İpek Çeken
Hoşgörülü, sevecen, kıpır kıpır ve sıcacık bir karakter. Ailemizden biri. Özel hayatında da rollerindeki gibi telaşlı ve candan. Kolej`den mezun olmuş gerçek bir sanatçı

Tanımadığımız İpek Çeken nasıl biri? Rollerinde canlandırdığı gibi biraz telaşlı, sevecen, duygusal ve kıpır kıpır mı?

Aynen öyle. Zaten günlük dizilerde öyle davranmak gerekiyor. Günlük yaşamınızda davrandığınız gibi davranırsanız daha yakın ve sıcak oluyor. 1991 yılında "Ferhunde Hanımlar" dizisi ile başladım. Çok farklı, uç noktalarda bir rol oynamadığın sürece doğal davranmakta fayda var diye düşünüyorum.

Aynı rollerimdeki gibi telaşlı biriyim. Bundan bir hafta önce arabama çarptılar. Ehliyetimin fotokopisini çektirmem gerekti. Kızılay`da nerede fotokopi çekebilirim derken, bir yere girdim. Beni tanıdılar. `Fotokopi çeker misiniz?` diye sordum. `Sakin olun, telaşlanmayın, oturun` diye beni sakinleştirmeye çalıştılar. Ben nasıl telaşlanmışsam önce beni sakinleştirdiler. Benim genel yapım budur. Zamanla roller insanın üstüne yapıştığı için o senin gibi olurken sen de onun gibi oluyorsun. Özel yaşamımda o kadar saf olmasam da, aynen Nevzat gibi olduğumu söyleyebilirim.

Şimdi "Bizim Evin Halleri" adlı dizide Sally`i oynuyorum. Çok isteyerek başlamadığımız bir iş oldu aslında. Çünkü yapımcı şirket haricinde "Ferhunde Hanımlar"ın bitmesini hiçbirimiz istemedik. İnsanlar öyle seyretmeye alıştıkları için yine devamıymış gibi olsun istedik. Şimdi o da tutuluyor ancak "Ferhunde Hanımlar" başkaydı. Halen bana sokakta Nevzat diye sesleniyorlar. "Bizim Evin Halleri"nde erkek canlısı, bir evlilik geçirmiş, tekrar evlenmek isteyen bir kadını canlandırıyorum. Benimle hiç alakası olmasa da mutlaka benden tatlar vardır.

Bundan sonraki rollerinizde bambaşka bir karakter canlandırmak ister misiniz?

Kesinlikle. Aslında olacaktı ancak bu anlamda benim mutlaka İstanbul`a gitmem gerekiyordu. Bildiğiniz gibi Ankara`da TRT var. Özel kanallar yok. Son zamanlarda dikkat ettiyseniz, özel kanallardaki dizi furyası azalmaya başladı. Çekilen diziler ikinci ya da üçüncü bölümünde kaldırılıyor. Maddi manevi çok yazık. Emeğe yazık, oyunculara yazık.

Dizi furyası bu nedenle İstanbul`da yavaşladı. Bu anlamda da TRT önem kazandı. TRT`ye yeni projeler veriyorlar. 1800. bölümü çektik "Bizim Evin Halleri"nin. Çok uzun soluklu dizilerde oynadıktan sonra yeni bir şeye geçmek de zor oluyor. Ara vermek gerekiyor.

Benim İstanbul`da olmam gerekiyordu. Ancak olamamamın iki nedeni var. Son beş yıldır annemin rahatsızlığı nedeniyle gidemedim. Mazbut ev yaşamına önem veren sanatçılar bu işleri yapmakta zorlanırlar. Ben de onlardan birtanesiyim. Hayatta keşke şu başrolü de oynasaydım dediğim bir şey kalmadı. İdareciliğin en iyisini yaptım; Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü anlamında. Kolej mezunu olarak dilimi en iyi şekilde geliştirdim. Şimdi benim için önemli olan kızım ve ailem. Çocuğumu burada bırakıp gitmek şu anda biraz zor ama eğer çok iyi bir teklif olursa değerlendiririm. Bunları sadece para olarak düşünmüyorum. Öyle roller olur ki hiçbir zaman oynayamazsın. Böyle bir şansı kaçırmak istemem. Ancak şu anda kızımı okutuyorum.

Dizileri takip ediyor musunuz? Nasıl buluyorsunuz?

İyi olanlar var. Bu sektörün içinde olduğum için kast aşamasında bile dizinin ne olabileceğini kestirebiliyorum. Doğru senaryo olmadığını düşünüyorum. Hep sanatçı yetişmiyor deniliyor ancak bence başlıca sorun doğru yazarın yetişmeyip, senaryonun yazılmaması. Güzel bir yüz olsun diye belki de güzel olabilecek bir iş yanlışa sürükleniyor. İstanbul Masalı`nı seyrettim. Aliye`yi, Yabancı Damat`ı seyrediyorum. Şöhret dizisini takip ediyorum. Tiyatro kökenli arkadaşlar var. Bunun dışında pek seyretmiyorum.

Ben dizi furyasının böyle kalmayacağını düşünüyorum. Bu da aynı "Biri Bizi Gözetliyor" programları gibi bir dönem. Diziler de böyle olacak. Aynı anda tüm dizileri seyretmek mümkün değil zaten. Zamanla elenecekler ve eleğin üzerinde kalanlar olacak. Başka tatlar bulunacak.

Halkımızın tek eğlence aracı televizyon. Tiyatroyu bu anlamda ikinci plana attılar. Sinema biletleri 6-9 YTL iken, tiyatro biletleri 2.5-6 YTL idi. İnsanlar yorgun argın eve gelip bedava televizyon seyrediyorlar. Çünkü dört kişilik bir ailenin yol parası ile birlikte maddi olarak düşündüğünüzde tiyatroya gitmesi oldukça güç.

Mankenlerin oyuncu olmalarını nasıl karşılıyorsunuz?

Ben herkesin kendi mesleğini yapması gerektiğini düşünüyorum. Ben nasıl ki bir kostümü rol icabı giyip yürüyebilirsem, mesleğim olarak düşünmezsem, mankenler de aynı şekilde. Bu işlere gerçekten dirsek çürütmüş, emek vermiş, yıllarını harcamış insanların emeğine yazık olmamalı diye düşünüyorum. Ama kuşkusuz öyle mankenler de var ki iyi oynadıklarını düşünüyorum. En kötü ihtimalle benim mankenlik yapabileceğim kadar o işi beceriyorlar.


Tiyatro eğitimi olmayan oyuncuların tiyatro yapmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?

Bence onlarla birlikte oynayan profesyonel oyuncular zor duruma düşüyorlar. Tekrar böyle bir işe girmeyeceklerdir. Tiyatro sanatı birebir, karşılıklı temasla yapılır. Bu işin eğitimini almamış biri varsa rahatsızlık hissedersin ve oyuna yansıtırsın. Doğru şey iletemezsiniz seyirciye. Bence bunun tartışması bile olmaz.

Siz nasıl karar verdiniz tiyatrocu olmaya?

Ben ilkokuldan beri hep meraklıydım aslında. Taklitler yapardım, sesim güzeldi, şarkı söylerdim. Oyunculuk, yapabileceğim meslekler arasında vardı. Doktorluğu da çok istemiştim ancak edebiyatı çok sevdiğim ve çok okuduğum için sosyal derslerim kuvvetliydi. Ankara Koleji`ne geldikten sonra da ya tiyatrocu ya da İngilizce öğretmeni olurum diye düşündüm. Üniversite sınavında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi`nin İngiliz Dili ve Edebiyatı`nı kazandım. Kayıt yaptırdım. Okumaya başladım. Gazetede konservatuara girmek için son hafta olduğunu görünce aileme konuyu açtım. Ancak sıcak bakmadılar. Ben sonradan neden yapmadım dememek için denemeye karar verdim. Formları aldım, doldurdum. Yetenek sınavı yapıldığını bilmiyorum. Üniversite birinci basamak sınavından sonra yetenek sınavına girmem gerekiyormuş. Okula gittiğimde hummalı bir çalışma olduğunu gördüm. Okulda bana yardımcı olan arkadaşlarım oldu. Romeo ve Juliet` in Juliet`inin bir tiradını hazırladım. Babam Devlet Opera ve Balesi`nin baş kemancısıydı. "Eğer bu işi yapacaksan en iyi şekilde yapacaksın. Sakın bana laf getirme" dedi. Ben okuldan mezun olduktan sonra stajımı İstanbul`da başrol oynayarak verdim. Babamın benimle gurur duyduğu çok güzel bir dönemdi. Ben o başrolü oynadıktan iki yıl sonra babamı kaybettim. Babamı kaybetmeden önce bana "Ben İpek Çeken`in babası olarak ölüyorum" dedi.

Okuldan mezun olduktan sonra Cüneyt Gökçer`in asistanlığını yaptım. Yüksek lisans sınavını kazandım. Ancak çok güzel iki oyun oynuyordum. Devamsızlıktan kaldım. Af çıkarsa belki akademisyenliğe yönelirim.

Tiyatro öğrencilerine neler tavsiye edersiniz?

Bu gerçekten bir gönül işi. İnsanın aklı bence otuzundan sonra çalışmaya başlar. Aile çok önemlidir. İçinde yaşadığı ve kurmak istediği aile de çok önemli. Kendini tanımak şart. İnsanın kendi karakterini tanımadan başka karakterleri canlandırması onu alkolik ya da deli olmaya iter.

Okulu bitirmek tiyatrocu olmak demek değildir. Profesyonel anlamda mutlaka sahneye çıkmak demektir. Bunun için de devletin ya da özel tiyatroların sahnesinde dirsek çürütmek gerekir. Bunlara girmek biraz zor. Girmeden önce nasıl çıkıp ne olacağını düşünmek gerek. Devlet Tiyatrosu Türkiye`de on iki ilde bulunuyor. Bu on iki yerleşik ile her yıl birçok öğrenci mezun oluyor. Toplam elli kişi mezun olduğunu düşünelim, yeterli kadro yok. Çok meşakkatli bir iş. Gencecik insanlar usta çırak ilişkisi olmaksızın çok zor şartlar altında doğuda tiyatro yapmaya çalışıyorlar. Sonuçta yanlış işler, boşa geçen yıllar kalıyor geriye. Tiyatroyu sevmek gerçekten bu meşakkatlere katlanabilmektir. Öncelikle doğru ve güçlü karaktere sahip olmak gerektiğini düşünüyorum.

Türk toplumunun tiyatroya bakışı nasıl? Gösterilen ilgiyi yeterli buluyor musunuz?

Çok iyi. İnsanın kendi gibi olanı, kendisini sahnede görmesi çok güzel bir şey. Aynı anda nefes alan bir topluluğa oynamak çok güzel. Televizyon ile birlikte orada görülüp tanındıktan sonra tiyatromuza gelenler oluyor. İlginin çok iyi olduğunu düşünüyorum.

Kültür Bakanlığı`nın ve Devlet Tiyatroları`nın bizleri bu anlamda kullanmaları ve çarpıcı roller vermeleri gerekir.

Bundan sonra sizi nerelerde görebileceğiz? Yeni projeleriniz var mı?

Sahneyi çok özledim. Son altı yılın beş yılını idarecilik yaparak geçirdim. Üç ay Amerika bulundum. Amerika`da tiyatroyu inceleme imkanı buldum. Bizim tiyatromuzun onlardan geri kalır bir yanı olmadığını gördüm. Onlarda maddi imkanlar olabilir ancak bizde de ruh var. Sahneden uzak kaldığım bu sürede sahneyi çok özledim. Sezonla birlikte güzel bir oyun bekliyorum. Tiyatro ayrı bir şey, birebir seyirciye oynamak, onlarla birlikte nefes almak, o kokuyu duymak apayrı.

Bu arada "Bizim Evin Halleri" de devam ediyor. Ancak güzel teklifler olursa onları da değerlendiririm.

Kolej bakış açınıza, mesleğinize neler kazandırdı?

Başka okullarda okuyan arkadaşlarım neredeyse okullarının ismini unuturken, Kolejliler`in birbirlerine olan bu bağlılıkları gerçekten çok güzel. Biz kopmuyoruz. Kolejli olmak adeta hemşehri olmak gibi. Düzenlenen etkinlikler, dergimiz, Kuru Fasulye Günümüz hepsi birbirinden güzel ve anlamlı bence. Arkadaşlıklar da çok güzeldi. O zamanlar sınıf arkadaşıydık. Şimdi arkadaşız.

Özellikle Amerika`ya gidince anladım ki Kolej bize gerçekten çok iyi eğitim vermiş. Amerika`daki okullardan farkı yok. Asla yabancılık çekmedim. Karşılaştırma yapmak istemem ancak Anadolu Lisesi mezunları ile Kolej mezunlarını karşılaştırdığınız zaman Kolej`in eğitim farkını rahatlıkla görüyorsunuz. Eğitim derken sosyal faaliyetleri, imkânları, sanata verdiği önemi vs. hepsini kastediyorum.

Kolej yıllarınızda nasıl bir öğrenciydiniz?

Ben hiç Converse spor ayakkabılarımı giyip, hafif makyaj yapıp, tırnak uzatan bir öğrenci olmadım. Tam manasıyla öğrenci gibi bir öğrenciydim. Beyaz kurdelem olurdu ve gereği gibi giyinirdim. Hiç disiplin cezası almadım. Edebiyatım, biyolojim ve İngilizcem hep iyiydi. Ben memur bir ailenin çocuğu olduğumun farkındaydım. Babam beni okutmak için çalışıyordu ve bu benim için çok önemliydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hali
Set Asistanı
Set Asistanı
hali


Mesaj Sayısı : 84
favori dizim : hatırla sevgili
ruh halim : Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Karizm10
en sevdiğim bayan oyuncu : beren saat
en sevdiğim erkek oyuncu : umut kurt
burcum : terazi
takımım : galatasaray
Kayıt tarihi : 26/08/08

Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Empty
MesajKonu: Geri: Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler   Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler Icon_minitimeC.tesi Kas. 01, 2008 7:49 pm

Dilara Yalçın ve Emine Altuğ Yılmaz Röpörtajı

Dilara Yalçın ve Emine Altuğ Yılmaz ile 21 kasım 2005`te Hürriyet gazetesi kelebek ekinde yapılan röportaj

Önemli olan içtenlik

Bizim Evin Halleri dizisinin başarılı oyuncuları Emine Altuğ Yılmaz (Neva) ve Dilara Yalçın (Rüya) hem kariyerleri hem de dizileri hakkında ilginç açıklamalarda bulundular. Dilara Yalçın; ‘Bir dizinin başarılı olabilmesi için içtenlik çok önemli.` diyor.

Ne zamandan beri Bizim Evin Halleri dizisinde oynuyorsunuz? Emine Altuğ Yılmaz: İlk bölümünden itibaren kadrodayım.

Dilara Yalçın: Benim şu an oynadığım Rüya karakterini Fadik Atasoy oynuyordu. Ben dizi başladıktan altı ay sonra bu karakteri oynamaya başladım.

- Daha önce hangi projelerde rol aldınız?

E.A.Yılmaz: Devlet tiyatrosunda birkaç oyun oynadım ve pandonim yaptım. Sonra, Ferhunde Hanımlar dizisinde iki yıl rol aldım. Ferhunde Hanımlar dizisi bitince, Bizim Evin Halleri`ne başladım.

D. Yalçın: Birçok tiyatro oyununda rol aldım. Bizim Evin Halleri`nden önce yine bir TRT yapımı olan ‘Çiçeği Büyütmek` adlı 13 bölümlük dramada oynadım.

- Bizim Evin Halleri dizisi 1100. bölüme yaklaşıyor. Dizinin başarısını neye bağlıyorsunuz?

E.A.Yılmaz: Başarıdaki en büyük faktör aile dizisi olması. Başarılı senaryo yazarlarımız var. Tiyatro kökenli, çok deneyimli bir oyuncu kadrosuna sahibiz.

D. Yalçın: Karakterler gündelik hayattan. İzleyicilerin karakterleri kendilerine yakın hissetmelerinin başarıdaki payı çok yüksek. Aile sıcaklığını diziye yansıttığımız için diğer yapımlardan sıyrılıyoruz. Zaten bir dizinin başarılı olabilmesi için içtenlik çok önemli. İzleyici kendini diziden biri gibi hissetmeli.

- Dizi enflasyonu yaşandığını düşünüyor musunuz?

E.A. Yılmaz: Evet bir dizi enflasyonundan söz edebiliriz. Ancak kaliteli dizilerin sayısında büyük bir artış var.

- Dizi setlerinde kazalar yaşanmaya başlandı. TRT dizilerinde şartlar nasıl?

D. Yalçın: Biz de yoğun bir tempoda çalışıyoruz ancak programlı hareket ettiğimiz için çekimler bütün günümüzü almıyor. Tabii TRT`nin kurumsal özelliğinin çalışma ortamı anlamında diğer dizilere göre rahat olanaklar sunduğu da bir gerçek.

DİLARA YALÇIN

Ankara`da olmak dezavantaj

- Oyunculuk geçmişinizden biraz bahseder misiniz?

2000 yılında Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü`nden mezun olur olmaz Bizim Evin Halleri dizisine başladım. Ayrıca şu an Bilkent Üniversitesi`nde oyunculuk üzerine master da yapıyorum. 2004`te İspanyol bir yazarın ‘Mavi Mektup` adlı oyununda oynadım. 2005 yılında ise Devlet Tiyatroları`nda Erzurum kadrosuna atandım. Ama bazı özel nedenlerden dolayı istifa etmek zorunda kaldım.

- Başka dizilerden teklif alıyor musunuz?

Ankara`da olmak dezavantaj.TRT hariç tüm yapımcı şirketler İstanbul`da. Ankara`da yaşadığım için ve okulum yüzünden iki üç dizi teklifini geri çevirmek zorunda kaldım. Ama Bizim Evin Halleri dizisinde oynadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

- Popüler isimlerin televizyonlarda daha fazla yer alması hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Seyirci onları ekranda görmekten rahatsız olmuyorsa yer alsınlar.

EMİNE ALTUĞ YILMAZ

Neva artık daha asi

- Neva son bölümlerde bayağı sıra dışı bir karakter olmaya başladı...

Evet, onu İngiltere bozdu. (Gülüyor) Neva önceki bölümlerde daha sakin, düzenli, hanım hanımcık bir kızdı. Ama İngiltere`den döndükten sonra çok değişti. Artık daha asi tavırlar sergiliyor. Neva`daki bu değişimi izleyici de sevdi. İleriki bölümlerde neler olur bilinmez.

- Oyunculuğun dışında uğraştığınız başka bir sanat dalı var mı?

Ben ayrıca Türk Sanat Müziği sanatçısıyım. İki işi birden çok yoğun bir tempoda sürdürüyorum. Albüm çıkarmak isterim ama bu tür bir çalışmanın içine girmek için İstanbul`da yaşamak gerekiyor. Ancak bizim dizi Ankara`da çekiliyor. Belki de mütevazı yaşamı seviyorum.

- Türk halkının, hayatını dizilere göre programlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ekonomik şartlar yüzünden televizyonun sunduğu eğlence insanlara daha cazip geliyor. Dört kişilik bir ailenin yol ve yemek dahil olmak üzere sinema masrafını düşünsenize!

kaynak : hurriyet.com.tr
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bizim Evin Halleri / Basında Çıkan Haberler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
HERŞEY BURADA :: ATV DİZİLERİ :: BİZİM EVİN HALLERİ-
Buraya geçin: